Şimdi, saygıdeğer Efendiler, isterseniz, size, büyük
bir "komplo" konusunda bilgi vereyim.
1924 yılı Ekiminin 26' ncı günü, geç vakit, Birinci Ordu Müfettişi'nin
Müfettişlikten istifa ettiği bildirildi. Müfettiş Paşa'nın, Genelkurmay
Başkanlığı'na verdiği istifa yazısı şudur :
Genelkurmay Başkanlığına
Bir yıllık ordu müfettişliğim boyunca, gerek teftişlerim sonunda
verdiğim raporların ve gerekse ordumuzun yükseltilmesi ve güçlendirilmesi
için sunduğum tasarıların dikkate alınmadığını görmekle hüzünü ve
endişem çok büyüktür. Üzerime düşen görevi, milletvekili olarak
daha büyük bir vicdan rahatlığı içinde yapacağıma tam inancım olduğundan,
Ordu Müfettişliği'nden istifa ettiğimi arz ederim, efendim.
Milli Savunma Bakanlığı'na da arz olunmuştur.
Kâzım Karabekir
26.10.1924
Bu istifa yazısının altında, renkli kalemle şunlar yazılıdır : "İstifayı
kabul etmediğimi bildirdim. Düşüncesinde direndi. Yarın yasama görevine
döneceğini bildirdi." Bu satırların altında imza yoktur. Fakat
Genelkurmay Başkanı tarafından yazıldığı anlaşılıyor. Bu satırların
altında da, kırmızı mürekkeple yazılmış şu notlar vardır : Verilen
rapor ve tasarıların hepsini göreyim. Bunların hangi maddeleri için
neler yapılmış; hangi maddeleri yapılmamış, onları da dosyalarıyla
birlikte göreyim. Bu notların altındaki tarih 28 Ekim'dir.
Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa'nın raporları ve tasarıları Genelkurmay'ın
ilgili şubelerince incelenmiş, bunların kabul edilip uygulanabilecek
olanları, dikkate alınmış ve uygulanmıştı. Ancak, uygulanması devletin
gücünü aşan veya ilmî bir değeri bulunmayan hayalî ve keyfî nitelikteki
teklifleri, elbette dikkate alınmamıştı. Kâzım Karabekir Paşa'ya
raporlar ve tasarılar verdiği için bir takdirnâme verilmesi de gerekli
görülmemişti.
30 Ekim günü de, 2' nci Ordu Müfettişi Ali Fuat Paşa'nın, Konya'dan
geldiği bildirildi. Kendisini akşam yemeğine Çankaya'ya davet ettim.
Geç vakte kadar beklediğim halde gelmedi. Kendisini aratırken öğrendim
ki, Fuat Paşa Ankara'ya gelince, İstasyonda Rauf Bey tarafından
karşılanmış; Millî Savunma Bakanlığı'na uğradıktan ve bazı arkadaşlarla
kısa görüşmeler yaptıktan sonra, Genelkurmay Başkanlığı'na gitmiş.
Bir süre Fevzi Paşa ile görüşmüş; çıkarken Fevzi Paşa'nın yaverine
şu kâğıdı bırakmış :
30.l0.1924
Genelkurmay Başkanlığı Yüksek Kurulu'na
Milletvekilliği yasama görevine başlayacağımdan, 2' nci Ordu Müfettişliği'nden
affımı arz ve istirham ederim, efendim.
Ankara Milletvekili
Ali Fuat
Efendiler, milletvekilliğinden istifa etmiş olduğunu Meclis Başkanlığı'na
bildiren Refet Paşa'nın da istifasının Rauf Bey tarafından geri
aLdırıldığını öğrenmiştim.
Dumlupınar'da yapılan törenden sonra, Bursa ve Karadeniz kıyıları
ile Erzurum dolaylarında devam eden bir buçuk aylık bir geziden
sonra, 18 Ekim'de Ankara'ya dönmüştüm. Birçok milletvekili arkadaş
ve başkaları tarafından karşılanmıştım. Karşılayıcılar arasında,
Ankara'da bulunan Rauf ve Adnan Bey'leri görmemiştim. Oysa, dargınlık
belirtisi sayılabilecek böyle bir hareketi beklemiyordum.
Efendiler, bir komplo karşısında bulunduğumuzu anlamakta bir saniye
bile şüpheye düşmedim.
Bu durum ve görünüş şöyle bir tahlil ve değerlendirmeden geçirilebilirdi
: Bir yıl öncesinden, yani Rauf Bey'in Hükûmet Başkanlığı'ndan çekildiğinden
beri, Rauf Bey, Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa
ve diğerleri arasında bir tertip düşünülmüştür. Bunda başarı sağlayabilmek
için orduyu ele almak gerekli görülmüştür. Bu maksatla, Kâzım Karabekir
Paşa, 1'inci Ordu Müfettişliği'ne atandıktan sonra, eski komutanlık
bölgesi olan doğu illerinde dolaşırken, Ali Fuat Paşa da politikadan
hoşlanmadığını ve bundan sonra kendisini askerlik mesleğine vermek
istediğini ileri sürdü. Rütbesi yükseltilerek 2' nci Ordu Müfettişliği'ne
gitti. 3' üncü Ordu Müfettişi olan Cevat Paşa'nın ve bu müfettişliğe
bağlı kolordunun komutanı olan Cafer Tayyar Paşa'nın da bu tertibe
katılabileceğini düşündüler. Bir yıl, ordular üzerinde kendi görüşlerine
göre çalıştılar ve orduları kendi görüşlerine çekip kazandıklarını
sandılar. İstifalarından önce, bazı komutanların kendileriyle birlikte
hareket etmelerini sağlamaya çalıştılar. Bu bir yıl içinde, Cumhuriyet'in
ilânı, hilâfet'in kaldırılması gibi işlerimiz, ortak tertip sahiplerini
biribirine daha da yaklaştırarak birlikte hareket etmelerine yolaçtı.
İşe politikadan başlayacaklardı. Bunun için uygun an ve fırsatı
bekliyorlardı. Siyasî alandaki ve ordudaki hazırlıklarını yeterli
görüyorlardı. Gerçekten de Rauf Bey ve benzerleri, Parti içinde
korunmayı başardıkları durumlarıyla, Meclis'in tatil dönemine rastlayan
aylarda, üyeler üzerinde ve yeni seçimde başarı kazanamayan İkınci
Grup mensupları aracılığı ile bütün memlekette milleti aleyhimıze
kışkırtmak üzere çalışma fırsatı buldular. Memleket içinde gizli
gizli teşkilâtlanmaya başladılar ve teşebbüslere de giriştiler.
İstanbul'da Vatan, Tanin, Tevhid-i Efkar, Son Telgraf Adana'da Abdülkadir
Kemali Bey tarafından çıkarılan Tok Söz gibi gazetelerle birleştiler.
Bu gazetelerle, bize karşı imzasız yazılarla saldırıya geçtiler.
Memleket kamuoyunda genel bir karışıklık yarattılar. Hakkâri bölgesinde,
ordumuzla Nasturî ayaklanmasını bastırmaya çalıştığımız bir sırada,
İngiltere de Hükûmet'e bir ültimaton verdi. Meclis'i olağanüstü
toplantıya çağırdım.
İngiliz ültimatomuna bilindiği şekilde cevap verdik. Harp ihtimalini
göze aldık. İşte sözünü ettiğimiz kimseler, bu sıkıntılı günlerde
ve bir yabancı devletin bize hücum edebileceği zamanda, kendilerinin
de bize saldırarak hedeflerine kolaylıkla varabilecekleri hayaline
kapıldılar. Savaşa hazır bir durumda bulundurmaya mecbur oldukları
ordularını başsız bırakıp, daha önce sevmediklerini söyledikleri
politika alanına koştular.
Toplanmış olan Meclis'te ortaya atılan bir konu da onların bu koşuşlarını
çabuklaştıracak nitelikte idi. Gerçekten, milletvekili Hoca Esat
Efendi, 20 Ekim 1924 tarihli önergesiyle, göçmenlerin değiştirilip
yerleştirilmesi, yatılı okullara ne kadar parasız öğrenci alındığı
ve nerelerde ilkokullar açıldığı konularında ilgili bakanlardan
birtakım sorular soruyordu. Bu soruların kapsadığı işler gerçekten
milleti ilgilendiren işlerdi. Bu konular bakanları eleştirmek için
pek elverişliydi. Özellikle göçmenlerin değiştirilmesi ve yerleştirilmesi
işlerinde herkesi düşündüren noktalar açıkça bilinmekteydi.
Doğrudan doğruya ben bile, yaptığım gezi sırasında gördüklerime
dayanarak, değiştirme ve yerleştirme işlerinin gidişinden şikâyet
etmiş; Ankara'ya dönüşümde, bu işlerle ilgili bakanlığın kaldırılmasını
ve Hükûmet'in bütün imkânlarıyla harekete geçirilmesini sağlayacak
bir yol tutulmasını teklif etmiştim. Bunda anlaşmıştık. Bu durum
bile, saldırıya geçeceklerin bu konuda çok taraftar kazanmaları
ihtimalini artırıyordu.
Efendiler, komployu sezdıkten sonra tedbirini bulmakta güçlük çekilmedi.
Bıraktığımız noktadan başlayarak durumu safha safha bilginize sunayım.
|