Efendiler, Rauf Bey'in çalışmalarının nasıl bir hedefe
yöneldiğini ve maksadının içyüzünü anlamak için, bir haftalık bir
süre yetti. Elbette kimin tarafından yapılmış olursa olsun, Cumhuriyetçiler
bu şekildeki bir çalışmaya daha fazla göz yumamazlardı. Rauf Bey'in
sahneye koymak istediği oyunu farkedenler, bir parti toplantısında
Rauf Bey'i imtihana çekmeye karar verdiler. Bu toplantıyı hatırlarsınız.
Bu toplantıda yapılan görüşmelerde olduğu gibi yayınlanmıştı. Onu
da okumuşsunuzdur. Ben burada o toplantının ayrıntılarına girecek
değilim. Yalnız, o toplantının vardığı sonucu gerçek anlam ve kapsamıyla
açıklamaya yarayacak bazı tahliller yapmayı, kamuoyunun aydınlanması
için gerekli ve yararlı görüyorum.
Önce şunu açıkça arz etmeliyim ki, Rauf Bey, saldırıya geçmek için
daha hazırlığını tamamlamakla uğraşırken, saldırıya uğramıştır.
Gerçi, bazı gazetelerde yapılan olumsuz yayınlar, Halifeye ve bir
şehzadeye aldırılan durumlar, Rauf, Adnan Bey'lerin ve bazı komutanların
Halife'yi ziyaretleri, Halife ve şehzade hakkında söz söyleyenlere,
yazı yazanlara bazı yerlerden yaptırılan haysiyet kırıcı hücumlar,
memlekette kararsızlıklar, kamuoyunda karışıklıklar uyandırmaktan
geri kalmamıştı.Fakat Meclis'te saldırıya geçmek için bu yeterli
görülmemiş, Ankara'da Meclis üyeleri üzerinde de işlemenin gerekli
bulunduğu anlaşılıyordu. İşte bu son hazırlıklar yapılırken, Rauf
Bey'den önce davranılarak harekete geçilmiştir.
Parti Grubu Başkanlığı'na bir önerge verdirildi. Parti Grubu Başkanı
İsmet Paşa idi. Verilen önergede : ''Rauf Bey'in İstanbul gazetelerinde
çıkan Cumhuriyet'in ilânına karşı gelme yolundaki demecinin Cumhuriyet'i
sarsıntıya uğrattığı ve bu demeç sahibinin çevresinde muhalif bir
parti kurulduğu kanaatinin belirdiği'' ileri sürülerek, durumun,
Parti Grubu'nun görüşlerine sunulması teklif edilmişti.
Parti Grubu'nun toplandığı 22 Kasım 1923 günü, ben de toplantıdan
önce, toplantı salonuna bitişik odada bulunuyordum. Rauf Bey yanıma
geldi. Benden görüşmelere karışmamaklığımı rica etti. Çünkü, bana
karşı söz söyleyemeyeceğini bildirdi.
Kesinlikle görüşmelere müdahale etmeyeceğimi ve 'hiçbir söz söylemek
niyetinde olmadığımı, ancak, Parti Başkanı sıfatıyla, görüşmelerin
nasıl geçeceğini görmek üzere toplantı salonuna gireceğimi bildirdim.Toplantı
salonunda da bulunmamamı rica etti. Bunu kabul etmedim.
Rauf Bey'in, benim görüşmelere karışmamı ve salonda bulunmamı önlemek
isteyişindeki gerçek maksadı neydi? Benim huzurumda veya benim muhatabım
olarak konuşmasına ve iddialarda bulunmasına engel olan şey, gerçekten
bana karşı duyduğu saygı mıydı? Buna inanmak mümkün değildir. Benim
anladığıma göre, Rauf Bey, muhatap ve hasım olarak İsmet Paşa'yı
karşısına almak istiyordu. Ben orada bulunmadığım takdirde, parti
üyeleri arasından kendisini destekleyenlerin çıkabileceğini zannediyordu.
Parti Grubu, İsmet Paşa'nın başkanlığında toplandı. İsmet Paşa,
başkanlık kürsüsünden görüşme konusunu açıklayıp önemini belirttikten
sonra, ''bugünkü toplantıda benim de söz almam gerekebilir''diyerek
başkanlığı başkasına bıraktı.
Önerge sahibinin yaptığı açıklamalardan sonra, söz alan Rauf Bey,
uzun bir konuşma yaptı.
Rauf Bey, İstanbul'daki demeci dolayısıyla bir yanlış anlama ortaya
çıktığını, bunu düzeltmek için arkadaşlarla görüşmelerde bulunduğunu
söyledikten sonra ''eğer bizim eleştirmek istediğimiz bir nokta
varsa o da eserdir'' dedi.
Rauf Bey'in :'' Çok iyi niyetlerle başlanıp uğrunda canlar feda
edilmiş olan pek sağlam ilkelerin uygulanmasında yapılan yanlışlıklar
yüzünden sakatlandığını da sanırım hiçbirimiz bir kalemde reddedemeyiz''şeklindeki
sözlerini de olduğu gibi alıyorum.
Şimdi, bu iki cümle üzerinde bir an duralım. Rauf Bey'in eleştirmek
istediği eser hangi eserdir? Cumhuriyet mi, yoksa Cumhuriyet'in
ilân ediliş tarzı mı?
Eser olan Cumhuriyet'tir. İlân ediliş tarzı şu veya bu şekilde
olabilir.
Rauf Bey'in ''sağlam ilkeler'' dediği Cumhuriyet ilkeleri midir?
Yoksa, uygulamasında yapılan yanlışlık yüzünden sakatlanmasından
korktuğu Cumhuriyet midir?
Efendiler, söz konusu olan Cumhuriyet'in kendisi ve onun memlekette
ilânıdır.
Daha Cumhuriyet rejimini uygulama safhalarında yanlışlık olduğunu
iddia edecek kadar zaman geçmemişti. Rauf Bey'in telâşı Cumhuriyet
ilânının hemen ertesi günü başlıyor ve daha iki üç gün bile geçmeden
demeç veriyor.
|