Efendiler, başlıbaşına dikkati çeken bir muameleyide burada belirteyim.
Bu tarihlerde Kütahya'da MutasarrıfVekili Kadı Ahmet Asım Efendi
adında bir zat bulunuyordu. Kütahya'da Mevki Komutanı ünvanıyla
EthemBey tarafından tayin edilmiş Abdullah Bey adında da biri vardı.
Bukomutan, kaçak asker ailelerinden bazılarını sürgün edilmek üzere
KütahyaMutasarrıf Vekili Ahmet Asım Efendi'ye gönderir. MutasarrıfVekili,
sürgün işlemlerinin son çıkarılan kanun gereğince, İstiklâl Mahkemesi'neait
olduğunu bildirerek evrakı komutanlığa geri gönderir. Bunun üzerine,
Mevki Komutanı, Mutasarrıf Vekili'ni gece vakti makamınagetirtmeye
kalkar. Mutasarrıf Vekili, gece meşgul olduğundan sabahleyingörüşebileceğini
bildirir. Komutanın gönderdiği erler, Mutasarrıf Vekili'ninevinin
harem kapısını kırmak suretiyle zorla içeri girerler ve kendisinihakaret
edici sözler söyleyerek alıp götürürler. Sorguya çektiktensonra,
aynı gece silâhlı bir müfrezeyle on dört saat uzaklıkta bulunanKuva-yı
Seyyare Komutanı'nın huzuruna getirirler. Ondan sonra da Kütahya'dançıkararak
uzaklaştırırlar. Kadı olmak ve Mutasarrıf Vekili bulunmakdolayısıyla,
çeşitli Bakanlıkların büyük bir memuru durumundaolan bir kimsenin
uğradığı bu saldırı ve karşılaştığı ağır muamele, şüphesiz doğrudan
doğruya hükûmete yöneltilmiş bulunuyordu. Bu olay üzerine,Meclis'te,
hükûmete gensoru açıldı. İlgili Bakanlıklar, Cephe Komutanlığı'ndansuçluların
Harp Divanı'na verilmelerini istediler. Cephe Komutanı'nın, Kuva-yı
Seyyare Komutanlığı'nca soruşturma yapılıp sonucunun bildirilmesini
isteyen telgrafına, 19 Aralık 1920'de Umum Kuva-yıSeyyare ve Kütahya
Havalisi Komutan Vekili Mehmet Tevfik imzasıylagelen cevapta : "Abdullah
Bey her ne yapmışsa tarafımdanverilen kesin emir üzerine yapmıştır
ve yapmaya da mecburdu. Bu konunungerekçesi ilgili Bakanlıklara
arz edilmişti. . . Kendisinin geri dönmesiiçin kesin emir verildiği
zâtıâlîniz tarafından bildiriliyor. Döndüğü takdirde... mutlaka
idam edeceğim...." deniliyordu.
Efendiler, milletin vekillerinin emriyle görevine iade edilmek
istenenbir memurun idam edileceğinin bildirilmesi, elbette Anayasa
ve kanunhükümleriyle bağdaştırılamazdı. 13 Aralık 1920 günü Ethem
Bey,Ankara'daki kardeşi Reşit Bey'le, makina başında açık telgraflarlauzun
uzadıya görüştü. Bu görüşmelerin özeti şuydu : "Ethem Bey,
bukonunun mutlaka Meclis'te görüşülmesini sağlayınız. Sarı Efe denilenEdip'in
kendi müfrezesiyle Gök Bayrak taburuna katılması için habergönderiniz.
Meclis vasıtasıyla komutanları çektiriniz. Meclis kararıylaolmadığı
takdirde, bir yolunu bulup bunu hemen sağlayınız" diyor; "patlatacağıbombaları
da İngilizlerin işiteceğini ve bunun patlamasının dapek yakın olduğunu"
söylüyor. Reşit Bey'in verdiği cevaplar arasındada dikkati çeken
şu sözler yer alıyordu : "Kuva-yı Seyyare'nin düşmanakarşı
savunma yapmamasını, bunu tümenlere bırakmasını ve Edip'lebizzat
haberleşmesini, buna engel olunduğu takdirde Cephe Komutanı'ylayeniden
ilgisini kesmesini" söylüyordu.
Reşit Bey, bu haberleşmelerle ilgili telgrafları olduğu gibi banagönderdi.
Kendisi yanıma gelmedi. Zaten Eskişehir'den Kütahya'ya gidipdöndükten
sonra yanıma gelmemişti. Kendisini yanıma çağırttım. Ne istediklerinisordum...
"Cephe komutanlarını değiştiriniz" dedi. "Yerinekoyacak
adamlarımız yoktur" dedim. "Beni tayin ediniz, ben daha
iyi yaparım" dedi. "Cephe komutanlarını değiştirmek önemli
bir meseledir. Geneldurumumuzu zayıflatır. Böyle bir teklifi kabul
etmek kolay değildir.uygun da düşmez" cevabını verdim.
Aynı gün, yani 13 Aralık 1920'de Ethem Bey'e yazdığım bir telgrafta,Reşit
Bey'le makina başında yapılan haberleşmeleri okuduğumusöyledikten
sonra, bu konunun resmen Meclis'e getirilmesinin ve görüşülmesininuygun
olmadığını, Edip'in yerinden oynatılmasının dadoğru bulunmadığını
bildirdim. Aynı tarihte, Ethem Bey verdiğicevapta konunun ciddî
olduğunu söyleyerek komutanlar aleyhine sözlersarfediyordu.
Efendiler, Ethem ve kardeşleri cephede bulunan komutanları beğenmiyorlar,
onların emirlerine uymuyorlar. Bakanlıkları ve hükûmeti tanımıyorlar.
Yalnız sözde bana itaat ediyorlar ve Meclis'i de kendi isteklerinegöre
harekete geçireceklerini umuyorlar. Bana ve Meclis'e karşı hoşgörünerek,
büyük bir gayretle hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyorlardı.Ethem
Bey,18/19 Aralık tarihli bir telgrafıyla da, yine Edip'inmüfrezesiyle
kendisine katılmasının sağlanmasını benden rica ediyordu.İsteğini
haklı göstermek için de diyordu ki :
"Anadolu'daki isyan hareketlerinin bastılması sırasında, durum
icabı Bigadolaylarında bıraktığım ve sonradan geçici olarak Düzce'ye
gönderilen BirinciKuva-yı Seyyare'ye bağlı ve büyük bir kısmı İzmir
ve dolaylan gönüllülerinden oluşan250 süvari, 200 piyade, bir dağ
topçu takımı, iki makineli tüfek, 30 kişilik karargâhsüvari erlerinden
kurulu Edip Bey müfrezesinden, İzmir sınırına yaklaşmamız dolayısıyla
daha çok yararlanılacağı tabiîdir. Bununla birlikte, süreklimüracaat
yapılmakta olduğundan ve Edip Bey tarafından, o bölgede güvenliğintam
olarak sağlandığı bildirildiğinden, bu bölgenin uygun görülecek
başka birbirliğe teslim edilerek, Edip Bey'in müfrezesinin savaş
vasıtalanyla birlikteKuva-yı Seyyare'ye katılması hususunun ilgili
makamlara emir ve havalesini ricaederiz".
Efendiler, bu telgrafta ileri sürülen düşüncelere, en tecrübesiz
veen basit muhakemeli birinin bile inanabileceği kabul edilebilir
mi? Kütahya'dabulunan bir zat, bana, İzmir sınırına yaklaşmaktan
söz ediyor.Düzce ve dolaylarında durumun güvenilir olduğunu benden
daha iyi haber alıyor.Edip Bey müfrezesinin kuvvetini ayrıntılı
olarak saydıktan sonra, bumüfrezenin savaş vasıtalarıyla birlikte
kendisine katılmasıricasının bence kabul edilebilir bulunacağını
zannediyor.
Bu telgraf üzerine, 19 Aralık 1920'de, Düzce'de bulunan Müfreze
KomutanıEdip Bey'e özel olarak bizzat yazdığım telgrafta, Ethem
Bey'in isteğinden ve bunun kendisince istendiğinin bildirildiğinden
bahsederek, müfrezenin o bölgede kalmasına kesin olarak ihtiyaç
bulunduğunu da belirttim.
Edip,19/20 Aralık 1920'de verdiği cevapta, müfrezesinin o bölgedekalmasının
zarurî olduğunu bildirdi. Buna, müfrezesinin Kuva-yı Seyyare'deki
kimseler gibi aynı ödenekle çalıştırılmalarının sağlanması istirhamını
ekleme fırsatını da kaçırmamıştı.
Efendiler, Ethem ve arkadaşları, Ankara yakınında Haymana'dada
ayrıca bir kuvvet toplamaya teşebbüs ettiler. Hırsızlık suçundan
Ankara'datutuklu iken sonradan serbest bırakılan Van göçmenlerindenMusa
Beyzâde Abbas adında, biri, elinde bir belge ve beş onkişiyle birlikte
Haymana bölgesinde adam toplamaya başladı. Bu adam19 Aralıkta yakalanabilmiş
ve Ankara İstiklâl Mahkemesi'ne verilmişti.Bunu yakalamak ve adamlarını
dağıtmak için çabucak özel bir tertibatalmak lâzım geliyordu. Bu
maksatla, Haymana'ya şimdi milletvekili bulunan Recep Zühtü Bey
komutasında özel bir kuvvet gönderilmişti. Recep Zühtü Bey, Abbas'ı
üç arkadaşıyla birlikte yakaladıktan sonra,büyük bir saldırıya uğrayacağını
pek muhtemel gördüğünden, tutukluları, yolunu değiştirerek Polatlı
üzerinden trenle Ankara'yagetirmeye mecbur olmuştu.
|