Zaten herkesçe bilinen ve o yolda hareket edilmekte olan bir
gerçeği, burada açıklamaktan maksadın, vataseverlik, ahlâk
üstünlüğü, olgunluk ve buna benzer birtakım seçkin vasıflar gereği
imiş gibi gösterilmek istenen safsatalara karşı, milletin ve gelecek
nesillerin dikkatli ve uyanık bulunmalarını sağlamaktır. Bu
düşüncelerine vesile teşkil etmiş olan Kâzım Karabekir Paşa'nın da
bu noktada, genellikle benimle aynı düşünce ve görüşte bulunduğuna
asla şüphem yoktur. Çünkü Kâzım Karabekir Paşa'nın maksadı, elbette,
yalnız benim veya Hey'et-i Temsiliye'de bulunan bazı arkadaşların
hükûmet kurmamasını veyahut hükûmete girmemesini hedef almak
değildi. Kâzım Karabekir Paşa , bu konuyla ilgili telgrafında, Rauf
Bey'in ve benim adımı söylerken "bu gibi ön plândaki şahsiyetler"
demiş olduğuna ve kendisini aynı sınıfta gördüğü tabiî bulunduğuna
göre, elbette kendilerinin de prensiplerinin dışında kalamayacağı
belli idi. Oysa, Kâzım Karabekir Paşa, Hâtıramda yanılmıyorsam,
milletivekili olarak, Meclis'te çalıştığı sırada, bir durumun gereği
olarak yeni bir kabine kurulması söz konusu oldu. Ben bu hususta
görüşmek üzere Fethi Bey, Fevzi Paşa, Fuat Paşa, Kâzım Paşa, Ali
Bey, Celâl Bey, İhsan Bey ve Hükûmet'teki arkadaşlarla daha başka on
onbeş arkadaşı ve bu arada Kâzım Karabekir Paşa'yı Çankaya'ya davet
etmiştim. Kâzım Karabekir Paşa , bana gelmeden önce, Meclis'te, o
tarihte parti genel sekreteri olan Recep Bey'in yanına giderek,
kendisini davet ettiğimi ve büyük bir ihtimalle hükûmet başkanlığını
teklif edeceğimi söyledikten sonra, şimdiden, kendisinin durum
hakkında aydınlanmasına yardım edecek bilgileri varsa bildirilmesini
söyIemiştir.
Kâzım Paşa'nın Çankaya'da, toplantı ve görüşme sırasındaki tutumu
da, orada hazır bulunanlar tarafından anlamlı görülmüştü. Kâzım
Karabekir Paşa , görüşme sırasında, bu şekilde de millete hizmetten
çekinmediğini pek haklı ve yerinde olarak ifade etmişti. Görüşmeler
bir noktaya saplandı. Hükûmet başkanı Fethi Bey mi, Karabekir Paşa
mı olsun? Bu nokta üzerinde tartışılırken Kâzım Karabekir Paşa, bana
8 Ekim 1919 tarihinde tavsiye ettiği gibi, "kabinenin şekli ve
kuruluş tarzı, üyelerinin değer ve kişilikleri ne olursa olsun,
Millî Meclis içinde daima söz sahibi ve denetleyici olarak kalmayı,
uygulanması zarurî bir karar saydığını" söylemedi. Aksine, durumu,
hükûmet kurmaya yetkili kılınmasını bekler nitelikte görülüyordu.
Oysa, daha vatan ve milletin tam olarak kurtuluşunun söz konusu
olduğu devrin korkunç ve karanlık bir safhasını daha yaşıyorduk.
Görüşmeyi sonuca bağlamadım. Ara verdiğim bir sırada, Fevzi Paşa
Hazretleri'ni bahçeye götürdüm: Kendisine, Fethi Bey ve Kâzım
Karabekir Paşa'lardan birini hükûmet başkanlıgna seçmekte hakem
olmasını rica ettim. Fakat ikisini de aynı zamanda çağırıp konunun
şahsî ve basit bir konu olmadığını, sorumluluğun vatanla igili ve
büyük olduğunu belirttikten sonra, açıktan açığa kendilerine, bu
görevi hangisinin daha iyi yapabileceklerini, vicdanlarına
başvurarak bizzat söylemeleri isteğinde bulunacaktı.
Yeniden toplandık. "Hükûmeti ya Fethi Bey yahut da Karabekir Paşa
kuracaktır. Görüşmelerin sonucundan bunu anlıyorum. Konunun çözüme
bağlanmasında, Fevzi Paşa Hazretleri'ni hakem yapalım" dedim. Kabul
edildi. Mareşal, Fethi Bey'i ve Karabekir Paşa'yı aldı.Bahçeye
çıktılar. Belirttiğim şekilde hareket edilmiş. Fethi Bey, "ben daha
iyi yaparım" demiş. Mareşal da bu kanıda bulunmuş ve Fethi Bey
seçilmiştir. Böylece, Karebekir Paşa'nın hükûmeti kurmakla
görevlendirilmesine yardımcı olma fırsatı ortadan kalkmış bulundu. |