Yurdumuzun parçalanıp işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk tarihinde
bir dönüm noktası olan İstiklâl Savaşı'nı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu
ve inkılâpların yapılışını anlatan Nutuk, siyasî ve millî tarihimizin
birinci elden, pek değerli bir kaynak eseridir. Atatürk'ün kendi kaleminden
çıkan bu eser, yineAtatürk tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15
-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan İkinci Kurultayı'nda
36,5 saat süren ve altı günde okunan tarihî bir hitabeye dayandığı için
Nutuk adını almıştır.
Nutuk, inkılâp tarihimizin birinci elden pek değerli bir kaynağıdır dedik.Çünkü,
eserin sahibi, tarihî olayları yalnızca belgelerle inceleyerek objektif
gerçeğe ulaşmak isteyen bir tarih yazarı değil, doğrudan doğruya o tarihi
yapanın kendisidir. Tarihi yapan ile yazanın aynı şahsiyette birleşmiş
olması, Nutuk'u,benzerleri ile karşılaştırılamayacak üstün değerde bir
eser durumuna getirmiştir.
Bu eserde, kendini her şeyi ile milletine adamış olağanüstü yetenekleri
ile dehânın en iyi örneğini vermiş büyük bir komutanın, inkılâpçı bir
liderin ve ileri görüşlü bir devlet adamının, askerî ve siyasî aksiyonları
ile, Türkiye Cumhuriyeti'ne şekil veren temel düşünce ve görüşler yer
almıştır. Ayrıca, eserde millî değerler sistemine bağlı Cumhuriyet rejiminin,
tarih şuuru içindeki gelişmesinin adım adım nasıl olgunlaştırıldığını,
sosyal ve kültürel alanlara yön verici siyasî ve idarî şartların nasıl
hazırlandığını yakından görebilmekteyiz.
Bu eser, yalnız geçmiş bir devrin hikâyesi olarak dünümüzü anlatmakla
kalmamakta, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli varlığımızın
bugününe de yarınına da ışık tutabilen yüksek bir değer taşımaktadır.
Çünkü :
Nutuk, tarihin akışını değiştirme gücüne sahip bir önderin, varlığı sona
ermiş sayılan büyük bir milleti, temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmış olan
bir imparatorluğun yıkıntıları arasından çekip çıkararak nasıl çağdaş
ve millî bir devlet haline getirebildiğinin belgelere dayanan hikâyesidir.
Nutuk, Çanakkale Muharebesi'nde : "Size ben taarruz emretmiyorum
ölmeyi emrediyorum" diyerek, kendi şahsında da savaşan ordusunda
da ölüm korkusunu ve mânevî çöküntüyü yenmiş olan bir kahramanın, başsız
kalmış ve olup bitecekleri karanlıklar içinde beklemekte olán bir millete,
yaşama sırrının, "millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız bağımsız
bir Türk devleti kurabilme" kararında saklı olduğunu anlatan bir
eserdir.
Nutuk, "temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet
olarak yaşamasıdır. İstiklâlinden yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası
karşısında uşak olmak mevkiinden kurtulamaz" gerçeğinden ve "ya
istiklâl ya ölüm" ilkesinden yola çıkılarak verilen Millî Mücadele
safhalarını ve alınan başarılı sonuçları adım adım dile getiren bir eserdir.
Nutuk, en büyük hizmet ve gayretlerle elde edilen rütbe ve nişanları
söküp atmaktan çekinmeyecek kadar vatan ve millet sevgisiyle dolmuş bir
askerle, tarihî ve millî karakterinin onda şahıslanmış olduğunu gören
bir milletin, elele vererek, dayandığı millî birlik, katlandığı fedakârlık
ve gösterdiği irade gücü sayesinde, imkânsızlıklardan nasıl imkânlar ve
mucizeler yaratabildiğini dünyaya anlatan bir eserdir.
Nutuk, millet adına yapılan bütün işlerin, meşruluk ilkesine dayandırılarak
yürütüldüğünü, verilen kararların, geçilen uygulamaların, derinlemesine
bir düşüncenin, uzak bir görüşün, ince bir hesaplamanın, yerinde bir mantığın
ve ihtiyatlı bir davranışın ürünü olduğunu ortaya koyan bir eserdir. Yapılan
her işte Türk milletinin haysiyet ve şerefinin ön plânda tutulduğunun,
bütün düşünce ve görüşlerde aklın, mantığın ve ilmin gereklerine uygun
bir millî politikanın yer aldığının göstergesi durumundadır.
Nutuk, Millî bir uyanışın ifadesi olarak, bir milletin maddî ve manevî
bütün güçlerini harekete geçiren Kuva-yı Milliye ruhunun, bir yandan dış
düşmanlara karşı koyarken bir yandan da içerideki ihanet çetelerine, iç
politikası iflâs etmiş ve düşmana boyun eğme politikasının temsilcisi
durumuna gelmiş bulunan İstanbul Hükümeti'yle Saray'a karşı verdiği mücadelenin
hikâyesidir. Türk milletine, düşmanla boğuşa boğuşa yenilmeyi değil, yenmenin
ve zafere ulaşmanın ince yollarını öğreten bir eserdir.
Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirliyecek olan "vahdet-i milliye"
(millî birlik) ilkesi etrafında bilinçlendirip kenetlendirerek, millî
irade ve millî hakimiyet kavramlarının aksiyona dönüştürülmesi yoluyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşundan Cumhuriyet'in ilânına kadar
uzanan başarılı bir tarihî akışın hikâyesidir.
Nutuk, sahip olduğu derin kavrayış, geniş kültür ve köklü tarih şuuru
dolayısıyla, toplumun sosyal ve kültürel alanlardaki ihtiyaç ve beklentilerine
cevap verecek güçte bir inkilâpçının, milletin özünde var olan büyük gelişme
yeteneğine dayanarak gerçekleştirdiği inkılâplarla, Türkiye'yi 1839 Tanzimat
hareketinden beri süregelen yenileşme mücadelesinde, kesin hedeflerine
ve çağdaş bir medeniyet sistemine nasıl kavuşturabilmiş olduğunun hikâyesidir.
Nutuk, tarihten edinilen tecrübelerin bir ibret tablosu halinde millete
maledilmesì geleneğine uyularak ve o gün ulaşılan başarının "asırlardan
beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın sonucu ve bu aziz
vatanın her köşesini sulayan kanların bedeli" olduğuna işaret edilerek
bu sonucun özlü bir Hitabe ile Türk gençliğine emanet edildiği bir eserdir.
Görülüyor ki, Türk milletinin dününü bugününe bağlayan bugününü de yarına
bağlayacak olan Nutuk, millî tarihimizin dönüm noktası olan bir safhasını,
zaman silindirinin aşındırıcı etkilerinden kurtararak gelecek kuşaklar
için ölümsüzleştiren bir kaynak eser olmuştur.
Görülüyor ki, bu kaynak eser, taşıdığı bütün bu özellikler ile, aynı
zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihin sonsuzluğu içinde geleceğe doğru
uzanan akışında, temel ilkeler açısından karşılaşabileceği güçlüklerde
de modern çağın gereklerine uygun bütün yenileşme hamlelerinde de kendini
memleket hizmetine adamış olanlara her zaman ışık tutabilecek bir dolgunluktadır.
Nutuk, niteliği bakımından gerçek bir san'at eseri değildir. Askerî,
siyasî ve sosyal olayları yeri geldikçe, belgelerle de değerlendiren bir
tarihî eserdir. Ancak, Atatürk, konuşma ve yazma san'atına, kendisini
dinleyenleri ve okuyanları, düşüncelerinin peşinde sürükleyebilecek eşsiz
bir anlatım gücü kazandırabildiği içindir ki, Nutuk, Türk hitabet san'atının
da doruğuna yükselmiş ve bir şaheser olmuştur.
Bilindiği gibi, dil, fizyolojik olarak, zihindeki düşünce faaliyetinin
söz kalıpları içinde dış dünyamıza aktarılması olayıdır. Dolayısıyla,
düşüncenin sadık bir aynası durumundadır. Nutuk'un dil ve üslûp özellikleri
bakımından incelenmesi, Atatürk'ün düşünce dünyasında yer alan fikir çekirdekleri
ile, bu çekirdeklerin biribirleriyle olan ilişkilerine, bunları bütünleşmiş
bir düşünce örgüsü haline getiren bağlantı noktalarına, ondaki temel düşünce
unsurları içinde hangilerinin daha ağırlıklı, hangilerinin ikinci ve üçüncü
plânda yer almış olduklarına daha yakından ve objektif ölçülerle yaklaşma
imkânını sağlamaktadır.
Nutuk'un dili, söz dağarcığı ve cümle yapısı bakımından, Atatürk'ün yetiştiği
devrin genel dil yapısına paralel olarak, Millî Edebiyat devrinin temsil
ettiği dildir. Bu dil, klâsik Osmanlıcaya oranla hayli sadeleştirilmiş
olan ogünkü yazı dilinin mükemmel bir örneğidir. Kelime kadrosu bakımından
da çok zengindir. Ancak, o devirde daha Türkçeden Arapça ve Farsça'nn
kurallarına bağlı kelimeler ile bu dillerden geçme tamlama şekilleri bütünüyle
atılamadığı ve resmî devlet yazışmalarının gerekli kıldığı bazı klişeler
yer aldığı için, bugüne göre oldukça ağırdır.
Ne var ki, eseri yalnız kelime hazinesi bakımından değil de, üslûp ölçüleri
ile de değerlendirdiğimizde, Nutuk'ta açık ve yalın bir dilin hâkim olduğunu
görürüz. Bu açıklık ve yalınlık, eserdeki zengin kelime kadrosunun, düşüncelerin
akışına uygun bir ustalık ve başarı ile kullanılabilmiş olmasından kaynaklanmıştır.
Çeşitli kelime türleri ile bunların cümlelerdeki yayılış oranları ve anlatım
şekilleri arasında, olayların niteliğine denk düşen bir uyum göze çarpar.
Bu durum, düşünceye canlılık, üslûba akıcılık vermiştir. Ancak, şunu
da belirtmek gerekir ki, Atatürk'te dinamik bir düşünce yapısının varlığına
işaret eden bu üslûp akıcılığı, asıl gücünü tabiî ve gerçekçi bir söyleyiş
biçiminden almış bulunmaktadır. Eserde uzun ifadeler için, iç içe girmiş
girift cümleler yerine, birbiri arkasına dizilmiş sıra cümleler şeklindeki
birleşik cümlelerin yer aldığı görülür. Ortaya konan düşüncelerin, çizilen
tarihî tabloların ve aktarılan olayların özelliklerine göre, bazan kısa
ve keskin çizgili söyleyişlere, bazan da düşüncelerin akışını kolaylaştıran
hareketli ifadelere yer verilmiştir. Böylece, üslûpta, cümle kuruluşlarındaki
ve anlatım şekilerindeki açıklık, sadelik ve tabiîlikten gelen bir mükemmellik
ortaya çıkmıştır.
Bu üslûbun en belirgin özelliklerinden biri de, yer yer kısa ve özlü
ifadelerin ağırlık kazanmış; uzun süren açıklamalardan sonra, düşüncelerin
"Artık İstanbul Anadolu'ya hâkim değil, tâbi olmak mecburiyetindedir"
örneğinde görüldüğü üzere, mantık gücü ağır basan veciz söz kalıplarına
ve kesin yargılara bağlanmış olmasıdır. Özet olarak belirtmek gerekirse,
Nutuk'taki üslûp, tek bir kelimesinden fedakârlık edilemeyecek kadar ölçülü
ve tabiîdir. Düşünceler derin ve aydınlıktır. Kavrayış çok geniştir. Atatürk'ün
muhakeme ve mantığındaki güçlülük, ona, olayları derinlemesine bir tahlilden
geçirebilme yeteneğide kazandırmıştır. Bu durum, hiç şüphe yok ki, Atatürk'ün
üstün zekâsı dışında, tarih şuuru içinde olgunlaşmış bulunan sağlam fikir
yapısından ve uzak görüşlülüğünden kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet'i genç
nesillere emanet ederken söylediği : "Bugün vâsıl olduğumuz netice
asırlardan beri çekilen millî musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın
her köşesini sulayan kanların bedelidir" cümlesi, ondaki bütün bir
tarihî geçmişi veciz bir şekilde ortaya koyabilecek bir düşünce genişliğinin
ve dilinde de buna uygun bir sentez gücünün varlığını ispat etmektedir.
Nutuk'ta yer alan dil ve üslûp özellikleriyle, Atatürk'ün Türk çocukları
için bu konuda ileri sürdüğü görüş arasında da tam bir uygunluk göze çarpar.
Atatürk, Türk çocuğunun nasıl konuşması, nasıl yazması gerektiğini açıklayan
bir sohbetinde şöyle diyor: "Türk çocuklarını eğitirken, onları,
kafalardaki kabiliyetleri, Türk karakterindeki sağlamlıkları, Türk duygularındaki
yükseklik ve geniş likleri, kendilerini hiç zorlamadan naturel bir tarzda
ve olduğu gibi ifadeye alıştırmak.
Bunlar yapılınca netice şu olacaktır: Türk çocuğu konuşurken onun beyan
ve anlatış tarzı, Türk çocuğu yazarken onun ifade ve üslûbu, kendisini
dinleyenleri onun yürüdüğü yola götürebilecek; bu kabiliyeti sayesinde
Türk çocuğu, kendini dinleyen veya yazısını okuyanları peşine takarak
yüksek bir Türk ülküsüne iletebilecek, ulaştırabilecektir."
İşte Nutuk, kendisini hitabet san'atının doruğuna çıkaran bu dil ve üslûp
mükemmelliği ile, böyle bir ülküye de örneklik ve öncülük edebilecek niteliktedir.
Nutuk, ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak
üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır.' Aynı yıl, tek
cilt halinde lüks bir baskısı da yaptırılmıştır. Yazı inkılâbından sonra,
bu ilk metnin okunması güçleştiğinden, 1934 yılında, Millî Eğitim Bakanlığı'nca
üç cilt olarak yeniden bastırılmıştır. Cumhuriyet'in onbeşinci yıldönümü
dolayısıyla 1938'de yalnız Nutuk bölümü tek cilt olarak yayınlanmıştır.
Atatürk'ün ölümünden sonra, 1960'ta Millî Eğitim Bakanlığı'nca, Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsü yayınları arasında çıkarılan üç ciltlik Nutuk, 1981'de
ondördüncü baskısına ulaşmıştır. Atatürk'ün doğumunun 100. Yıldönümü'ne
armağan olarak, 1981 yılında, yine üç cilt halinde Mobil Şirketi'nce bastırılmış
olan metin de üzerinde durulmaya değer.
Yukarıda belirtildiği gibi, Nutuk'ta Millî Edebiyat devrinin işleyip
geliştirdiği oldukça sadeleşmiş bir Osmanlı Türkçesi yer almıştır. Ancak,
dilimizin, Cumhuriyet'ten sonra Türkçeleşme şartları bakımından çok hızlı
bir tempoyla yol almış olması, eserin genç kuşaklarca anlaşılmasını güçleştirmiş
ve sadeleştirilmiş yeni baskılarının yapılmasını gerekli kılmıştır. Bu
ihtiyacı karşılamak üzere 1963-1981 yılları arasında, resmî veya özel
bazı kuruluşlarla, bazı şahıslar tarafından, özellikle belgeler dışında
kalan Nutuk bölümü tam veya kısaltılmış olarak günümüz Türkçesi'ne aktarılarak
yayınlanmıştır.
Eldeki Nutuk çevirileri, metnin özüne bağlılık ve dil yapıları bakımından
incelendiğinde, görülen durum şudur: Ya eserin aslına kelimesi kelimesine
bağlı kalan bir aktarma yapıldığı ve kelime kadrosu bakımından da eski
şekiller ağırlıkta olduğu için, eserde bugünkü dil örgüsüne ve üslûp zevkine
ters düşen, dolayısıyla metnin anlaşılmasını güçleştiren bazı tıkanmalar
ortaya çıkmıştır. Yahut da eserin aslındaki cümleleleri, anlamlarını bozacak
şekilde kısaltıp parçalama ve herkesçe bilinen kelimelere bile yakışıksız
yeni yeni karşılıklar arama gayreti yüzünden, Atatürk'ün birleştirici
ve bütünleştirici kültür dili anlayışına ters düşen ve özünden koparak
Osmanlıcası kadar anlaşılmaz duruma gelmiş bulunan, aşırı dil yapısında
Söylev metinleri ortaya çıkmıştır.
Bu yüzdendir ki, Atatürk'ün doğumunun 100. Yılını Kutlama Koordinasyon
Kurulu'nca, Nutuk'un bütün aydınların ve gençliğin hiçbir sözlüğe başvurmadan
severek okuyup anlayabilecekleri yeni bir çevirisinin yapılmasına karar
verilmiştir. Eldeki metin, işte böyle bir ihtiyacı karşılama amacına dayanmaktadır.
Nutuk'u günümüz Türkçesine aktarırken, Atatürk'ün sağlığında basılmış
ve yazma nüshası ile de dikkatli bir karşılaştırmadan geçirilmiş olan
1927 baskısı esas alınmıştır. Çevirme işinde, eserin aslı ile olan bağlantısı
koparılmadan, şu veya bu yöndeki aşırı bir dil anlayışına da ağırlık verilmeden,
doğrudan doğruya yaygın ve yerleşmiş ölçülere dayanan ortak yazı dili
temel alınmıştır.
Türkçemiz'deki altmış yıllık değişme ve gelişmenin bir sonucu olarak,
dilde Osmanlıcasıyla Türkçesi yanyana yaşayan kelimelerde, bunların kullanılış
yerleri, yaygınlık durumları ve taşıdıkları anlam dolgunlukları ile üslûp
incelikleri dikkate alınarak, herhangi bir şekilcilik saplantısına düşülmeden,
bazan biri, bazan diğeri tercih edilebilmiştir. Yerine göre çok yaygınlaşmış
ve dilimizin malı olmuş bağımsızlık kelimesi de kullanılmıştır. "Ya
istiklâl, ya ölüm" vecizesindeki İstiklâl" kelimesi de korunmuştur.
Hattâ, Atatürk'ün özel bir değer vererek altlarını çizmiş olduğu konuşmalarda,
bildiri ve karar metinlerinde bu kelimenin değiştirilmeden bırakılması,
metnin özüne daha uygun düşmüştür. Taarruz kelimesi gereken yerlerde saldırı
kelimesiyle karşılanabildiği halde, askerî bir terim olarak, elbette olduğu
gibi bırakılmıştır. zararlı kuruluşlar için, örgüt ve örgütlenme kelimelerine
yer verilirken, başka yerlerde eserin aslındaki teşkilât ve teşkilâtlanma
şekillerinin devam ettirilmesi gereği duyulmuştur. Arasıra göze ilişebilecek
olan bu gibi ikili durumlar, yukarıda açıklanan hususla ve bazı yeni kelimelerin
daha her yerde yeterince anlam dolgunluğu ve deyimleşme özelliği kazanamamış
olmasıyla ilgilidir.
Atatürk'ün büyük bir duyarlıkla kaleme aldığı "Gençliğe Hitabe"si,
Nutuk muhtevasının anlamlı bir özeti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Türk gençliğine
emaneti niteliğinde olduğundan, bu bölüm, eserde olduğu gibi bırakılmıştır.
Eser bugünkü dile aktarılırken aslındaki dil örgüsünün, anlam bütünlüğünün,
üslûp özelliklerinin ve tarihî havasının korunmasına elden geldiği kadar
özen gösterilmiştir. Bilindiği gibi, Atatürk'ün hitabet dilinde güzellik
ve akıcılık sağlayan noktalardan biri de, eş veya yakın anlamlı kelimeler
arasındaki ses uyumlarıdır: muztarip ve müfeellim olmak gibi. Bu gibi
durumlarda, aynı uyumu sağlayabilecek elverişli karşılıklar aranmış; fakat
bulunamadığında, bu akıcılık Türkçe'nin anlatım gücündeki daha başka özelliklerden
yárarlanılarak denkleştirilmeğe çalışılmıştır.
Eserdeki üslûp inceliklerinin ve devrin kültüründen gelen tarihî havanın
özünden koparılmaması düşüncesiyle, Atatürk'ün Büyük Millet Meclisi üyeleri
için kullandığı "Efendiler" hitabı ile, kendi üslûbunun veya
o devir resmî yazışmalarının gerekli kıldığı nezaket inceliklerine bağlı
zâtışâhâne, zatıalîleri, padişah hazretleri, hazret-i evvel, arzu buyurursanız
gibi klişeleşmiş bazı kelime ve söyleyişler olduğu gibi bırakılmıştır.
Osmanlı devlet teşkilâtına veya Millî Mücadele devrine ait olup da bugün
devamı bulunmayan, tarih terimi niteliğindeki kuruluş adları ile ünvan
ve rütbeler değiştirilmeden alınmış; gerekli açıklamalar dipnotlarla verilmiştir
: Meclis-i Meb'usan, Harbiye Nezareti, Birinci Ferik, Redd-i İlhak Cemiyefi,
Hey'et-i Temsiliye, Kuva-yı Milliye, Kuvve-i Seyyare gibi.
Ancak, Cumhuriyet'in ilk devirlerinde Osmanlıca adlar alıp da sonradan
Türkçeleştirilmiş olan makam ve kuruluş adları bugünkü şekilleri ile gösterilmiştir:
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti: Genelkurmay Başkanlığı, İcra Vekilleri
Hey'eti: Bakanlar Kurulu, Kabine gibi. Bunların asıl metindeki eski şekilleri,
ilk geçtikleri yerlerde yine notlarla belirtilmiştir. Bugün anlaşılması
güçleşmiş olan bazı geçici kurul adları da Türkçeleştirilmiştir: İstihzaraf-ı
Sulhiye Komisyonu: Barış Hazırlığı Komisyonu gibi. Metnin akıcılığını
bozmamak için, cumhuriyetten sonra başka adlar verilmiş ve eski şekilleri
artık unutulmuş bulunan yer adları, metin içinde yeni şekilleri ile gösterilmiş;
eski şekilleri nota alınmıştır. Elazığl Mamuretülaziz, AdıyamanlHısnımansur
gibi. Bunlar dışında, sayfa altlarına gerekli ve açıklayıcı daha başka
bazı notlar da eklenmiştir. Doğrudan doğruya Atatürk'e ait ólan iki not,
yanlarına (*) işareti konarak belli edilmiştir.
Nutuk'ta, zevalî (öğle vakti) esasa bağlı olarak ve rakamlar yanına "evvelde"
ve "sonrada" kelimeleri eklenerek verilmiş olan saatler bugünkü
söyleyişe göre normalleştirilmiştir : 3 sonrada: saat 15.00'te gibi. Sayın
okuyucuların eldeki çeviriyi, gerektiğinde asıl metinle karşılaştırabilmeleri
için, sayfaların sağ tarafına 1927 baskısındaki sayfa numaralarını vermeyide
uygun bulduk. Eserden yararlanmayı kolaylaştırmak üzere, 1934 baskısında
olduğu gibi konu başlıkları da eklenmiştir. Baskıda, Atatürk'ün satır
altlarını çizerek özellikle vurgulamak istediği yerler siyah, metin aralarındaki
belgeler daha küçük punto ile dizdirilmiştir. Yabancı şahıs adları kendi
imlâları ile yazılmış; ilk geçtikleri yerlerde parantez içinde okunuşları
da gösterilmiştir. Eserin sonuna bir de şahıs ve yer adları indeksi eklenmiştir.
Atatürk'ün 100. doğum yıldönümü dolayısıyla hazırlanmış ve mevcudu tükenmiş
bulunan bu eserin Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk
Araştırma Merkezi Başkanlığı'nca yeniden bastırılması dolayısıyla sayın
Prof. Dr. Utkan Kocatürk'e, Araştırma Merkezi Yürütme Kurulu'na ve Yüksek
Kurum Başkanı sayın Suat İlhan ile Yönetim Kurulu üyelerine ayrı ayrı
teşekkürlerimi sunmayı yerine getirilmesi gerekli ve zevkli bir borç sayarım.
Nutuk gibi hem tarihî değeri yüksek, hem de hitabet gücü bakımından eşsiz
olan böyle bir eserin, bugünkü yazı diline kusursuz bir aktarmasının yapıla
bildiğini söylemek güçtür. Atatürk'ün aziz hâtırasına küçük bir armağan
olarak sunduğumuz bu çeviriyle, eğer eserin severek okunabilecek bir yayınını
ortaya koyabilmişsek, kendimizi mutlu sayacağız. Eksiklerimizin iyi niyetimize
ve içtenliğimize bağışlanmasını dileriz.
Ekim 1990 Zeynep KORKMAZ
|