Türkmüsün.Net - Mevlid-i Şerif
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(1351-1422 m.)
Meşhûr Türkçe "Mevlid" kasîdesinin yazarı. Bursa'da doğdu. Kaynaklarda Süleymân
Çelebi'nin doğum târihine dâir bir kayda tesâdüf edilmedi. Ancak, Süleymân
Çelebi'nin Mevlid'i 60 yaşında yazdığı ve eserin 1409 (H.812) senesinde bittiği,
en eski olarak bilinen nüshasında mevcut bir beyte istinâd etmektedir.1422
(H.825) senesinde vefât ettiği bilindiğine göre, onun 1351 (H.752) senesinde
doğduğu neticesi çıkmaktadır. Sultan Birinci Murâd Hanin vezîrlerinden
Ahmed Paşanın oğlu, Seyh Mahmûd Efendinin torunudur. Mahmûd Bey, 1338 (H.738)
senesinde Sadrazam Süleymân Pasa ile Rumeli'ye sal ile geçenlerdendir. Süleymân
Çelebi, Bursa'da asrinin ileri gelen âlimlerinden ilim tahsîl etti. Büyük bir
âlim olarak, Sultan Yıldırım Bâyezîd zamânında Dîvân-i hümâyûn imâmı, sonra da
Bursa'da onun inşâ ve ihyâ ettiği câminin imâmı oldu. Resûlullah efendimize olan
muhabbeti, Vesîlet-ün-Necât isimli Mevlid kasîdesini yazmasına vesîle oldu.
Eserini yazmasının sebebi olarak gösterilen hâdise hakkında; Künh-ül-Ahbâr,
Güldeste, Tezkire-i Latîfî ve başka kaynaklarda geniş bilgi vardır. Süleymân
Çelebi'nin vefâtı için düşürülen târih, "Râhat-i ervâh"tır. Mezarı, Bursa'da
Çekirge yolu üzerindedir.
İyi bir tahsîl gören Süleymân Çelebi,Bursa'daki Ulu Câminin bas imâmlığına
getirildi. Bu câmideki imâmlığı sırasında, bir gün İranlı bir vâiz, vâz ve nasîhat
ederken, Bekara sûresinin iki yüz seksen besinci âyet-i kerîmesinin; "Biz Allahü
teâlânın peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırd etmeyiz (hepsine inanırız).
Duyduk ve itâat ettik." meâl-i şerîfini tefsîr ederken de; "Hazret-i Muhammed
ile hazret-i Îsâ arasında hiçbir farklılık, üstünlük yoktur." diye, kendi
kafasına, bozuk inanışına göre tefsîr etti. Cemâat arasında bulunan bir kimse
dayanamayıp, ayağa kalktı ve; "Ey câhil! Kendi kafana göre nasıl tefsîr
edebilirsin? Sen bu ilimde çok gerilerdesin. Hiç peygamberler (aleyhimüsselâm)
arasında üstünlük farkı olmaz olur mu? Elbette peygamberimiz Muhammed
(aleyhisselâm), bütün peygamberlerden daha üstündür. Burada fark yoktur demek,
nübüvvet ve risâlet yönünden fark yoktur demektir. Üstünlükler, mertebeler
yönünden değildir. Burada; "Birinin peygamberliğini kabûl edip, diğerini kabûl
etmeyerek aralarında bir ayrılık gütmeyiz. Her birini kendi derecelerine göre
peygamber olarak kabûl ederiz" buyurulmaktadır. Bundan, derece ve fazîletleri
aynidir anlamı çıkmaz. Bunun isbâti ise, yine Bekara sûresinin iki yüz elli
üçüncü âyet-i kerîmesidir. Burada meâlen; "Bu (sûrede sözü geçen) peygamberlerin
bir kısmini, kendilerine verilen özelliklerle diğerlerinden üstün kildik."
buyurulmaktadır. Görüldüğü gibi, bu iki âyet-i kerîme, bizim âlimlerimizin
tefsîr ettiği gibi birbirlerini doğrulamaktadır. Hâlbuki, senin bozuk düşüncene
göre birbirlerini tekzip etmektedir ki, hâsâ bu olamaz!" gibi pek çok sözler
söyledi, pek çok delîller getirdi. Neticede İranlı vâiz, yanlış düşündüğünü kabûl
etti. Bütün bunlara şâhid olan Ulu Câmi bas imâmı Süleymân Çelebi, bu hâdiseden
dolayı çok duygulanmış ve meşhûr Mevlid-i Şerîfini yazmıştır. Mevlid-i
Şerîf'inde, hep Ehl-i sünnet îtikâdını anlatmıştır. Bu bozuk îtikâdli vâizin
sözüne cevap olarak:
"Ölmeyüb Îsâ göğe bulduğu yol,
Ümmetinden olmak için idi ol."
beytini söyledikten sonra, Resûlullah efendimizin fazîletlerini söyle îzâh
etmiştir:
"Dahî hem Mûsâ elindeki asâ,
Oldu O'nun izzetine ejderhâ.
Çok temennî kıldılar Hak'dan bunlar,
Kim Muhammed ümmetinden olalar.
Gerçi kim bunlar dahî mürsel durur.
Lâkin Ahmed efdâl-ü-ekmel durur.
Zîrâ efdallige ol elyak durur,
Âni öyle bilmeyen ahmak durur."
Süleymân Çelebi, Mevlid'inde; Allahü teâlânin mutlak irâdesini, yoktan var
ettiğini ve Muhammed aleyhisselâmın hiçbir mahlûkda bulunmayan üstün, yüksek ve
emsâlsiz vasıflarını anlatır. Her kelimesinde, gönlü Resûlullah aşkı ile yanan
bir müminin engin ask ve muhabbet kokuları vardır. Hazret-i Muhammed'in diğer
peygamberlere olan bütün üstünlükleri, en güzel kelimeler ve en vecîz ifâdelerle
anlatılmıştır.
Mevlid; münâcaat (Allahü teâlâya yalvarma), velâdet (Peygamberimizin doğumu),
risâlet (Peygamberliğin bildirilisi), mîrâc (Göklere çıkısı, Cennet'i ve
Cehennem'i görmesi), rihlet (Peygamberimizin vefâtı) ve duâ bölümlerinden
ibârettir.
Söze Allahü teâlânin ism-i şerîfi ile başlayan Süleymân Çelebi, Âdem
aleyhisselâmdan Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma kadar bütün dedeleri olan
Peygamberlerin alınlarında nûr parladığını ve bu nûrun Muhammed aleyhisselâma
intikâl ettigini anlatır. Peygamber efendimizin doğusuna geniş bir yer ayırarak,
O doğarken annesinin neler duyup, neler gördüğünü, bu ânda bütün varlıkların
engin bir neşe içinde kaldıklarını, bütün zerrelerin O'nu büyük neşe içinde
karşıladığını söyler. Mevlid'de bundan sonra, Muhammed aleyhisselâma
peygamberliğinin nasıl bildirildiğini ve mi'râc hâdisesinin nasıl olduğunu
anlatır. Derin üzüntü içinde yazdığı rihlet ve daha sonra duâ ile Mevlid'ini
bitirir. Peygamber efendimizin her varlığın yaratılışı sebebi, bütün
yaratılmışların en şereflisi ve O'nu bütün peygamberlere üstün kılan Allahü
teâlâya şükürler etmektedir.
Eserde çok olgun fikirler ve kompozisyon bütünlüğü vardır. Mevlid, mesnevî
seklinden ziyâde, kasîde seklinde tertiblenmiştir. Bâzı yerlere gazel parçaları
da ilâve edilmiştir. Arûz vezni ile yazılmış, (fâilâtün, fâilâtün, fâilün)
kalıbı kullanılmıştır. Yalnız bir yerde (Mef'ûlü, fâilâtü, mefâîlü, fâilün)
kalıbına yer verilmiştir.
Kâfiyeler güzel ve sağlamdır. Süleymân Çelebi, Mevlid'in mısralarının mükemmel
olması için çok titizlik göstermiş, bu sebeple Mevlid, üstün sanat sâhibi dîvan
sâirlerince dahî sevilip beğenilmiştir.
Mevlid'de hem olayların, hem de düşüncelerin anlatıldığı yerlerde, en kısa, en
uygun ve mümkün olan en sâde anlatım sekli kullanılmıştır. Mevlid'de, hemen her
türlü söz ve ifâde sanatına rastlanır. En çok cinâs, teşbîh ve tekrîr gibi
sanatlara önem verilmiştir. Bölümlerin ve kitabin bütünlüğüne titizlik
gösterildiği kadar, her mısra'ın ayrı ayrı güzelliği de gözden kaçmamaktadır.
Mevlid, lirizm (içlilik) ve öğreticiliği (didaktizmi) iyice kaynaştırmış bir
şiir kitabidir. Kuruluktan uzak olduğu gibi, sırf coşkunluktan da ibâret
değildir. Görünüşte kolay, fakat denendiğinde benzerinin yazılmasının çok zor
olduğu görülür.
MUHAMMED ALEYHİSSELÂMI SEVMEK
Süleymân Çelebi hazretleri, Mevlid'ine Arabî olarak bir önsöz yazarak, söyle
buyurmaktadır: "Rahmân ve Rahîm olan Allahü teâlânin ismiyle başlarım. Muhammed
aleyhisselâmı bütün yaratılmışların sebebi, en şereflisi ve en azîzi yapan,
makâm-i Mahmûd ile şefâat hakkini vererek O'nu bütün Peygamberlerden üstün
kılan, ismini O'nun ismiyle yan yana yazarak, hasedi şeytanin burnunu sürtüp,
O'nun şânını yücelten Allahü teâlâya hamd-ü-senâlar olsun. Muhammed
aleyhisselâm, Allahü teâlânin indinde çok makbûldür. Allahü teâlânin melekleri
O'nun yardımcılarıdır. Ağaçlar, toprak ve taslar, O'cunla konuştular. O'nu
sevenler dünyâda ve âhirette sevilip kurtulurlar. O'na düşman olanlar kovulup,
Cehennem'e atılırlar. Bizi Muhammed aleyhisselâmın ümmeti yapmakla şereflendiren
Allahü teâlâya hamd ederim. Şerîki ve benzeri olmayan, mekândan münezzeh bulunan
Allahü teâlânin bir olduğuna sehâdet ederim. O, herkesin kendisine muhtâç olduğu, ibâdet
ettiği ve yöneldiği Allahü tealidir. O, sânı yüce, kullarını
merhametle bağışlayandır. Güzel ahlâk ve cömertlik gibi pek çok meziyetleri
ortaya çıkaran, vâdedilen kıyâmet gününde, her tarafta şefâati kabûl edilir bir
şefâatçi olan Muhammed aleyhisselâmın, Allahü teâlanin kulu, resûlü ve habibi
olduğuna sehâdet ederim. Allahü teâlâ, O'na seçilmişlerin en üstünleri olan
temiz âline ve Esham-i kirâmına sonsuz rahmet etsin."
MEVLİD-İ ŞERİF ANA SAYFASI
|