Türkmüsün.Net - Mehter Marşları
Cenazelerin Kabirlerine Konulması
598- Cenaze kabre götürülüp omuzlardan indirilince, bir
engel olmadığı zaman cemaat oturur. Bundan önce oturmaları mekruh olduğu gibi,
bundan sonra ayakta durmaları da mekruhtur.
599- Kabrin bir insan boyu kadar derin ve yarım boy kadar
enli olması güzeldir. Yarım boy mikdarı derin olması da yeterlidir. Kabirlerde
faziletli olan lâhiddir. Şöyle ki: Toprağı sert olan bir kabrin içinde kıble
tarafı oyulur. Ölü buraya konulur. Önüne de tahta, kamış veya kerpiç benzeri
şeyler konur. Bu durumda toprak, tam ölünün üzerinde değil, bu şeyler üzerine
atılmış olur. Bu ölüye karşı bir saygıdır.
Fakat kabrin yeri yumuşak veya ıslak olup da, lâhit kazılması mümkün olmazsa,
dere gibi çukur kazılır. Buna "Şakk = Yarma" denilir. Gerek duyulursa, iki
tarafı kerpiç ve tuğla gibi bir şeyle örülür. Sonra ölü bunların arasına
konulur. Üzerine de, ölüye dokunmayacak şekilde kerpiç veya tahtalar ile
tavanımsı bir örtü yapılır.
600- Kabrin dibi ıslak ve yumuşak olduğu zaman cenaze
tabut ile gömülebilir. Öyle ki, bu durumda tabutun taştan veya demirden yapılmış
olması caizdir. Fakat böyle bir hal olmayınca, tabut ile gömmek mekruhtur. Bazı
fıkıh alimlerine göre, kadınların tabut ile gömülmeleri, toprak yumuşak olmasa
bile, güzeldir. Dibi ıslak olan bir kabrin içine toprak döşenmesi sünnettir.
601- Cenaze, kıble tarafından kabre konur. Sağ tarafı
üzerine kıbleye döndürülür. Bağı varsa çözülür. Sırt üstü yatırılmaz. Cenazeyi
kabre koyanlar, "Bismillahi ve âlâ milleti Resûlillâh" (*) derler.
Cenazeyi kabre koyacak olan kimselerin sayısı, ihtiyaca göre değişir. Kadınları
kabre koyacak olanların, neseb yönünden ona mahrem olmaları daha iyidir. Bunlar
bulunmazsa, yabancılardan iyi halleri bilinen kimseler seçilir. Kadınlar kabre
yerleştirilinceye kadar kabirleri üzerine bir perde çekilir.
602- Bir kimse: "falan zat beni yıkasın, namazımı
kıldırsın veya kabre koysun," diye vasiyet ederse onu yerine getirmek gerekmez.
Ancak veli olanlar buna rıza gösterirlerse, vasiyet yerine getirilir.
603- Cenazeyi taşımak veya kabri kazdırmak için ücretle
adam tutmak caizdir.
604- Bir mezarlıkta, bir kimsenin hazırlamış olduğu bir
mezara başka bir ölü gömülecek olsa, bakılır: Eğer mezarlık geniş ise, bunu
yapmak mekruhtur. Geniş değilse caizdir; ancak kazı masraflarını ödemek gerekir.
605- Bir kimsenin kendisi için mezar kazıp hazırlaması,
bir görüşe göre mekruhtur; çünkü hiç kimse kendisinin nerede öleceğini bilemez.
Fakat kefen hazırlamakta kerehat yoktur. Çünkü buna ihtiyaç genellikle
bulunmaktadır.
Hazret-i Ebu Bekir efendimiz (Radıyallahu Anh), kendisine bir mezar kazıp
hazırlayan bir adama şöyle buyurmuştur: "Kendin için kabir hazırlama, kendini
kabir için hazırla."
606- Bir müslüman kabrinde gömüldükten sonra orada, bir
deve boğazlanıp paylaşılacak kadar bir zaman bekleyip Kur'ân okumak güzel
görülmüştür. Çok kez "Mülk, Vakıa, İhlâs ve Muavvizeteyn sûreleri, sonra Fatiha
ile Bakara sûresinin başı okunur. Sevabı da, cenazenin ve diğer iman
sahihlerinin ruhlarına bağışlanır. Ölünün bağışlanması için Yüce Allah'a dua
edilir. Cenaze toprağa gömülür gömülmez din kardeşlerinin hemen oradan
dağılmaları uygun değildir. Cenazenin ruhu, onların bulunuşu ile alışkanlık
kazanır, yöneltilecek sorulara hazırlanmış olur ve Yüce Allah'ın mağfiretini
gözetlemiş bulunur.
Resulü Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bir cenaze gömüldükten
sonra hemen geri dönmezdi. Bir müddet mezarı başında durur ve cemaata karşı
şöyle buyururdu: "Kardeşiniz için Yüce Allah'dan mağfiret isteyiniz ve kendisine
sükûnet ihsan buyurmasını dileyiniz. O, şimdi sual görecektir."
607- Mükellef çağına girip de gömülen bir müslümanın
mezarı başında "Telkîn" verilmesi meşru görülmüştür. Şöyle ki: Mezara
gömüldükten hemen sonra, iyi hal sahibi bir kimse kalkıp ölünün yüzüne karşı
durur. Ona hitaben: Ya falan; Yebne fülane! (Ya Osman! Ya Zeyneb'in oğlu, gibi)
diye üç kez seslenir. Ölünün ve anasının adlarını bilmezse: Yâ Abdellah; Yebne
Havva! denilir. Sonra da şöyle (**) söylenir.
Üç kez de şöyle denilmesi (***) âdet olmuştur:
Umulur ki, bu gibi okuyuşlar ve telkinler sebebiyle Yüce Allah ölüyü bağışlar ve
kabir sualinin cevabını kolaylaştırır.
Hanefi fıkıh alimlerinin bir görüşüne göre, gömüldükten sonra telkîn yapılması
ne emredilir, ne de yasaklanır.
(Malikîlere göre, telkîn ölüm döşeğinde mendubdur. Gömüldükten sonra yapılması
mekruhtur. Şafiîlerle Hanbelîlere göre telkîn yapılması müstahabdır.)
608- Bir müslüman kıldığı namazın, tuttuğu orucun, okuduğu
Kur'ân'ın, verdiği sadakanın sevabını, ister hayatta olsun ve ister olmasın, bir
müslümana veya bütün müslümanlara hediye edebilir; bu caizdir. Bu sevab onlara
verilir ve her birinin aynı sevaba kavuşacağı Allah'ın ihsanından beklenir.
609- Kabirden çıkan toprağın fazlasını kabrin üzerine
atmak mekruhtur fakat İmam Muhammed'e göre bunda bir sakınca yoktur. Definde
bulunanların kabir üzerine üçer avuç toprak atmaları ilk defasında: "Minha
halaknaküm (sizi topraktan yarattık)", ikincisinde: = "Ve minha nuîdüküm (sizi
toprağa çevireceğiz)", üçüncüsü: = "Ve minha nuhricüküm tareten uhrâ (diğer bir
defa daha sizi topraktan diriltip çıkaracağız)", demeleri müstahabdır.
Kabir üzerine su serpmekte de bir sakınca yoktur.
Kabirler topraktan birer karış veya daha az yükseltilir. Deve hörgücü gibi
yapılması mendubdur. Düz bir şekilde yapılmaz ve kireçlenmez. Fakat dağılan bir
kabir toprak ile düzeltilebilir.
610- Cenazelerin gündüzün gömülmesi müstehabdır. Geceleyin
gömülmeleri de mekruh değildir. Ancak zorunlu bir hal olmadıkça geceleyin
gömülmemelidir.
611- Gemide ölen bir kimse, eğer uzaklık veya herhangi bir
sebeble karaya çıkarılamayacaksa ve beklemesi ile bozulacağından korkuluyorsa,
yıkanır ve kefenlenir. Sonra üzerine namaz kılınarak sağ tarafı üzerine kıbleye
karşı denize bırakılır.
(İmam Ahmed'den nakledildiğine göre, böyle bir ölüye ağır bir şey de bağlanır
ki, denizin dibine gidebilsin. İmam Şafiî Hazretlerinin açıklamasına göre de,
eğer İslâm ülkesine yakın ise, ölü iki tahta arasına sıkıca bağlanıp denize
atılmalıdır ki, sular onu bir sahile atsın da müslümanlar tarafından alınarak
gömülsün. Bize de böyle nakledilmiştir.)
612- Ölmüş veya öldürülmüş olan kimseyi, bulunduğu yerin
mezarlıklarından birine gömmek müstahabdır. Gömülmeden önce, bir ve iki mil
uzaklıkta bulunan başka bir mezarlığa götürülmesinde de bir sakınca yoktur. Daha
uzak yere götürülmesi konusunda ihtilâf vardır. Bir görüşe göre, sefer
müddetinden daha uzak bir yere gömülebilir. Bunda kerahet yoktur. Fakat
gömüldükten sonra artık çıkartılıp taşınamaz; ancak başkasının yerine gömülmüş
olmak gibi zaruri sebeblerle olabilir.
(Malikîlere göre bir ölü gömülmeden önce de, sonra da başka bir yere, şu
şartlarla götürülebilir: Ölü taşınırken durumu bozulmamalı, hürmette aykırı ve
haraketi mucib bir hal olmamalı. Ayrıca naklini gerektiren sebeb olmalı. Su
baskını korkusu, ailenin ziyeret edebilmesi için yakın olma düşüncesi ve
gideceği yerin bereketi gibi bir sebeb bulunması... Bu üç şarttan hiç biri
bulunmazsa, taşınması haram olur.
Hanbelîlere göre de, sahih bir maksada dayanarak cenazelerin gömülmelerinden
önce de, sonra da başka yere taşınmaları caizdir. İyi bir kimsenin yanına veya
mübarek bir yere taşınması gibi... Yeter ki, kokusunun değişmeyeceği kanaatına
varılmış olsun.
Şafiîlere göre, cenazeleri başka yerlere taşımak esasen haramdır. Eğer ölülerini
kendi beldelerinden başka bir yere gömmeyi âdet edinmişlerse, oraya
taşıyabilirler. Bir de Mekke-i Mükerreme'ye, Medine-i Münevvere'ye Beytü'l-Makdis'e
ve iyi kimselerin mezarlığına yakın bir yerde ölenlerin, rayihaları değişmedikçe
buralara taşınmaları sünnettir. Bununla beraber bunların taşınmadan önce yıkanıp
kefenlenmesi ve üzerlerine namaz kılınmış olması gereklidir. Değilse taşınmaları
haramdır. Gömüldükten sonra taşınmaya gelince, bu ancak zaruret halinde
olabilir. Haksız yere ele geçirilmiş bir araziye ölüyü gömmek gibi. Sahibinin
isteği üzerine oradan başka bir yere götürülmesi caiz olur.
İmam Maverdî'nin açıklamasına göre, yıkanmadan gömülmüş olmak, gömülen yeri su
basmak ve rutubet çekmek de, kabrin açılmasını ve ölünün başka bir yere
taşınmasını gerekli kılan sebeblerdendir.
613- Ölünün velisi, ölünün gömülmesinden bir gün sonra
yedinci güne kadar kolayına gelen şeyi fakirlere sadaka vererek sevabını ölüye
bağışlamalıdır. Bu, bir sünnettir. Buna gücü yetmezse, iki rekat namaz kılarak
sevabını ölüye bağışlamalıdır. Fakat ölü sahiblerinin birinci ve üçüncü günlerde
veya bir hafta sonra ziyafet vermeleri mekruhtur. Ancak ölünün komşularının veya
uzak akrabasının yemek hazırlayarak ölü sahiblerine ikram etmeleri ve yemelerine
ısrarda bulunmaları müstehabdır. Çünkü cenaze sahibleri kendileri için yemek
hazırlayamayacak bir halde bulunabilirler.
614- Ölü sahiblerinin, yapılacak taziyeleri kabul için, üç
gün kadar evlerinde oturmaları caizdir. Bununla beraber oturulmaması da iyidir.
Cenazenin gömülmesinden sonra, en son üç güne kadar bir defa olmak üzere taziye
yapılması müstahabdır. Eğer taziye edilecek kimse ortada yoksa veya uzakta
bulunuyorsa, o zaman üç günden sonra da taziye yapılabilir.
Taziyelerin kabristanda veya ölünün kapısı önünde yapılması bidat ve mekruh
görülmektedir. Taziyenin tekrarı da mekruhtur. Böyle bir musibete uğrayana:
"Allahü Teâlâ size güzel sabır ve bol mükâfat ihsan buyursun," gibi sözlerle
taziye edilir, teselli verilir. Musibete uğrayan kimse de: "İnnâ lillahi ve innâ
ileyhi râciun = Biz Allah'dan geldik ve Allah'a döneceğiz," diye Allah'a
teslimiyet göstermelidir.
(*) "Yüce Allah'ın ismi ile Resûlullah'ın milleti (dini) üzerine seni
gömüyoruz." demektir.
(**) "Ya Abdellah! Yebne Zeyneb; Üzkür ma künte aleyhi min şehadeti en lâ ilahe
illallah ve enne Muhammeden Resûlüllah ve enne'l-cennete hakkun vennare hakkun
ve ennelba'se hakkun ve ennessaete atiyyetün lâ reybe fîha ve ennellahe yebasü
men fil kubûr. Ve enneke rezîta billahi Rabben ve bil-İslâmı dinen ve bi-Muhammedin
(sallallahu aleyhi ve sellem) nebiyye'en ve bilkur'ani imamen ve bilkâbeti
kıbleten ve bilmü'minine ihvana. Rabbiyellahu lâ ilâhe illâ hü. Aleyhi
tevekkeltü ve hüve Rabbü'l-Arşi'l-azîm."
Anlamı: "Ey Abdullah! Ey Zeyneb oğlu! Hayatında inandığın ve devam ettiğin
şekilde: "Eşhedü en lâ İlâhe illallah ve enne Muhammeden Resûlüllah" şehadet
kelimesini söyle. Şübhesiz cennet hakdır (mevcuttur). Cehennem hakdır, öldükten
sonra dirilmek hakdır, kıyamet haktır; bunda şübhe yoktur. Yüce Allah kabirlerde
olanları diriltip mahşer yerinde toplayacaktır. Sen hatırla ki, Allah'ın Rab
olduğuna, dinin İslâm oluşuna, Muhammed Aleyhissalatü vesselamın peygamber
olduğuna, Kur'ân'ın imam, Kabe'nin kıble ve mü'minlerin kardeş olduğuna razı
bulunmuş idin.
(***) "Ya abdellah! Kul lâ ilâhe illallah. Kul Rabbiyellahu ve diniyel-İslâmü ve
nebiyyi Muhammedün. Aleyhi's salâtü vesselam. Rabbi, lâ tezerhü ferden ve ente
hayrül-varisin."
Anlamı: "Ey Abdullah; De ki: Allah' dan başka ilâh yoktur. De ki, Rabbim
Allah'dır. Dinim İslâm'dır. Peygamberim Muhammed Aleyhisselâm'dır. Ya Rabbi! Bu
ölüyü yalnız bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın."
NAMAZ
KİTABI
İLMİHAL ANA SAYFASI
|